B e y n i n S ı r l a r ı
Beyin hayatımızın en büyük, en önemli organı ve benliğimizin merkezidir.Kâinattaki en gelişmiş ve mükemmel yapı olan beyin, bütün hareketlerimizde,
düşüncelerimizde, duygularımızda her zaman devrededir. Beynimiz olmasaydı,göremeyecek, hatırlamayacak, iletişim kuramayacak, hissedemeyecek,
uyuyamayacak, vücut sıcaklığımızı bile tutamayacaktık.
İnsan beyni kıvrımlıdır. Yaklaşık 2200 cm2 olan beyin yüzeyinin ancak üçte
biri serbest yüzeyde, üçte ikisi ise, kıvrımların derinliklerindedir. Bu
sebeple beyin yüzeyi kıvrım kıvrımdır. Bu sayede insan araç kullanır, ince
işleri yapmak üzere baş parmak ve parmak kullanır, dil ve matematik
sembollerle haberleşmeyi gerçekleştirir, zevk ve isteklerini, yani
doyumlarını geçici de olsa bastırmayı mümkün kılar.
Bu şaşırtıcı özellikler beyinde bulunan 100 milyar civarındaki sinir
hücresinin (nöron) ve bu hücreler arasındaki hemen hemen sonsuz
sayılabilecek iletişim ağının sonucudur. Beynin bunca fonksiyona sahip
olması ancak bu iletişim ağının gelişmiş olması ile mümkündür.
Nöron Bağlantısı
Nöronlarla vücudun diğer hücreler arasındaki temel fark, her bir nöronun
diğer bir nöronla büyük uzaklıklar boyunca hızlı ve doğrudan bağlantı
kurabilmesidir.
Tek bir nöron, verilerini yüzlerce veya binerce diğer nöronlardan alır.
Gelen mesajlar ketleyici veya uyarıcı olabilir. Nöronların görevi, bu
sinyalleri düzenlemektir. Nöronlar sürekli olarak bir oy sayımı yaparlar.
Bununla birlikte beyin bir bilgisayar ve aksonlar da tel değildir. Bir
sinyali sinopsa ani bir elektrik akımıyla değil bir başka yöntemle
iletirler; bu, hayret veren bir kimya yoludur. Yaprakların güneş ışığına
doğru uzanması gibi, bir nöronun lifleri (dendrite) doğru aksonu
araştırırken dışarı doğru büyür ve bağlantı kökleri gibi aksonlar da dışarı
verdikleri enerjiyi almaya uygun nöronlarla bağlanana kadar ortalıkta el
yordamıyla dolaşırlar. Nöronlar doğru “adresi” bulmada ve doğru tertibatla
bağlantıya girmede inanılmaz şekilde kusursuz hareket ederler.
Bilgi, akson boyunca aşağıya sinapsa, bir diğer nöronla özelleşmiş bağlantı
noktasına aktarılır. Sinapslar yoluyla herbir nöron, yüzlerce nörondan bilgi
alabilir.
Kafatası Zırh Gibi
Beyin dar bir rafa sıkıştırılmış, tepilmiş bir yorgan gibi durur. Parçalı
kafatasının içinde bütün boşlukları en ekonomik şekilde dolduracak tarzda
yerleşmiştir. 100 milyar hücreden oluşan 1.5 kilogramlık kütle, bu şekilde
dar bir mekana sığar.
Üstelik beyin en erken teşekkül eden organlardan biridir ve döllenmeden üç
hafta sonra ana karnında maya tutmuş haldedir. Oluşum devresinde her
saniyede tam 250 bin sinir hücresi teşekkül eder ve neredeyse sonsuz olan
bağlantılar kuruldukça dış dünyadan bilgi içeriye girmeye başlar; dış
dünyadan içeri girmeye başladıkça da muhtemelen bağlantılar daha hızlı
kurulmaya devam eder. Böylelikle beyindeki 100 milyar nöron, hayret verici
ve karmaşık yollarla birbirleriyle etkileşerek, görmeyi, hareket etmeyi,
öğrenmeyi, hafızaya almayı ve düşünmeyi mümkün kılar.
100 milyar nöronun herbirinin ortalama 10 bin başka nöronla bağlantı içinde
olduğu düşünülürse yaklaşık 100 katrilyon bağlantıya sahip, karmaşık bir
şebeke karşısındayız demektir. Yalnız, bir muzun hoş kokusunu, limonun
keskin kokusundan ayırmak için altı milyon beyin hücresinin harekete geçmesi
gerekir.
Beyindeki nöron sayısı da ilginç özellikler taşır. İstenildiğinde yeni
nöronlar oluşturulamadığından vücutta gereken fazla nöron mevcuttur. Daha
sonra onlar, fazla büyümüş bir ormanı seyreltmek gibi budanır.
Vücutta, ihtiyacın yaklaşık iki katı nöron vardır. Üstelik, bilim
adamlarının tahminine göre nöron sayısı, ile galaksimizdeki yıldız sayısı
arasında bir eşitlikte mevcuttur.
Nöronların fonksiyon sahaları da şaşırtıcı özellikler taşır. Nöronlar doğar,
daha sonra esrarlı bir şekilde belirli görevlere has sınıflanır ve sonra da
bağlantılar kurarken, merkezi sinir sistemi (MSS) büyür ve kendisini
birbirinden oldukça farklı fonksiyonlara sahip altı temel alana ayırır.
Hayvan Beyni
Nöronlar, hayvan beyninin de ana özelliğini oluştururlar. Meselâ bir
istakozun yalnızca birkaç yüz nörondan oluşan basit bir sinir sistemine
sahip olduğu düşünülürse insan beyninin 100 milyar nöronlu yapısı akıllara
durgunluk verir.
Buna rağmen meselâ bir solucanın beyni basit sayılabilir mi? Çağımızın ünlü
bilim adamı Stephan Hawking “Aslında hiçbir bilgisayar bir solucandan daha
zeki değil.” demektedir.
Yine “kuş beyni” der geçeriz. Halbuki “Baştankara” cinsi kuş, kışın soğuğuna
dayanabilmek için fındık fıstık toplamak ve zamanı geldiğinde de
yumurtalarını tam olarak nereye gömdüğünü hatırlamak zorundadır. Bu kadar
mükemmel beyine sahip olan insan bile anahtarını, gözlüğünü, cüzdanını
nereye koyduğunu bazen unutabildiğini biliyoruz. Gövdeleri uçmalarına imkân
vermek için olabildiğince küçük ve hafif olan Baştankaranın beyni de oldukça
küçük ve bunun sonucu olarak da basit olmak zorundadır.
Baştankara için mesele, bu ihtiyaç dahilinde beyinlerine daha fazla nöron
eklenmesiyle çözümlenmiştir. Kuş beyninin hipokampüs denilen bölümü-beynin
hafıza depolamak ve uzak zamana ait öğrenmeyi gerçekleştirmek için önemli
olan bölümdür -her Ekimde şişer. Geçen yılın hafızasına ait eski nöronlar
ölür ve yeni nöronlar doğar. Bu, karalamalarla dolu eski not defterinin
atılıp yeni yılın notlarını yazmak için yeni bir not defteri alınmasına
benzer.
Diğer hayvan türleri ve insan beyninin yeni nöron üretemediği göz önüne
alınırsa bu gerçekten şaşırtıcı bir özelliktir.
Darwin’in itirafı
Beyin, gerçekten müthiş karmaşık ve hayranlık veren esrarengiz bir
organımızdır. Beynin gördüğü fonksiyonları yapan bir bilgisayar üretilmeye
kalksa, herhalde yerküremizin birkaç katı büyüklüğünde olması gerekecekti.
Peki, böylesine mükemmel bir organ evrimcilerin iddia ettiği gibi tek
hücreli canlıdan tesadüfen meydana gelebilir mi? Soruyu Darwin cevaplasın:
“Tanrının varlığı hakkında hislere değil akla bağlı bir başka nokta da, çok
önemli bir konu olarak beni etkiliyor. Bu muazzam ve harikulade kâinatı, çok
geriye ve çok ileriye bakabilme kabiliyeti bulunan insan da dahil olmak
üzere, kör tesadüf veya zaruretin eseri olarak görmek çok güç, hatta
imkânsızdır. Böyle düşününce bir dereceye kadar insanınkine benzeyen zihin
sahibi bir ilk sebep aramak zorunda kalıyorum; bu bakımdan ateist sayılamam.
Hatırladığıma göre, Türlerin Kökeni’ni yazdığım zaman bu inanç bende çok
kuvvetliydi. O tarihten beri yavaş yavaş ve birçok dalgalanmalarla
zayıfladı.
Ama bu yeni şekilde de şu şüphe ortaya çıkıyor: Fakat, benim tamamıyla
inandığıma göre, en aşağı hayvanlarınki kadar basit bir zihinden çıkmış olan
bir akla, böyle büyük bir sonuç çıkardığı zaman, güvenilebilir mi?
Böyle karmaşık meselelere en ufak bir ışık tuttuğumu dahi iddia edemem.
Herşeyin başlangıcındaki sır, bizim için çözülemez bir halde duruyor.”
Mali Müşavir & Değerleme Uzmanı
M u s t a f a U l u d a ğ
KAYNAKLAR
1. Beyin ve İlâç, Scott Veggeberg Sarmal Yayınları, 1999
2. Dünyayı Değiştiren Kitaplar, Robert B. Downs. Ötüken Yayınları, 1998
|